8 Ara 2011

Mutlu Zamanlar

Bana çok uzun sürmüş gibi gelen bir zaman dilimi boyunca uzaktım buralardan, yoğundum, tedirgindim, hayaller ve planlar arasında tuhaf bir yerde kaygılı bekleyişler içerisindeydim. Ta ki geçtiğimiz cuma güzel bir haberle haftasonuna giriş yapana dek...


İnanın son zamanlarda çok şey öğreniyorum, büyümek galiba böyle bir şey, her şeyi anlamlandırmaya çalışıyorum, kendime uyarlamaya çabalıyorum, hayat tamamen tecrübeden ibaret galiba, yaşadıkça kendini görmeye, gördükçe hissetmeye, hissettikçe var oluşunu kavramaya, kendini geliştirmeye, gönül gözünü açmaya adıyor insan. Son zamanlarda üzerinde çok düşünür oldum. Mutluluk evet insanın kendi içinde gizli ama mutlaka buna yardım eden pek çok şey var hayatımızda, ben de son günlerde beni mutlu eden şeylerden bahsedeceğim şimdi.


Öncelikle uzun zamandır onun için çalıştığım, kimi zaman açık havada yürümeyi bile kendime çok görecek kadar hobilerimi, kendime zaman ayırmayı, iç sesimi dinlemeyi, içimden geldiğince dilediğimi yaşamayı, nefes almayı uğruna ertelediğim, kimi zaman yine uğruna sağlığımla ilgilenemediğim, çokça düşündüğümde gözyaşı döktüğüm, kendimi hırpaladığım, uzadıkça kendimi karamsarlığa ittiğim ve hatta ümidimi yitirip gerçekten artık olmayacağını düşündüğüm şeyi hem de hiç beklemediğim bir anda karşımda buldum. Hala düşündükçe hayat ne tuhaf diyorum. İşte bu uzun süreçten öyle çok şey öğrendim ki sanırım içimdekileri aktarmak başlı başına bir yazı gerektirir. Bu kadar gizemli cümleden sonra sizlerle de paylaşayım. Nihayet beklediğim işime kavuşmuş bulunmaktayım. Şu an prosedürlerin yerini bulmasını bekliyorum sadece ve diliyorum ki umarım bundan sonrası da beklediğim, hayal ettiğim gibi olur ve beni mutlu eder... Ve paylaşmadan edemiyorum, galiba kulağımıza küpe olmalı: ''Beklediğin bir şey ancak sen onu beklediğini unuttuğun zaman gerçekleşir. Bu hayatın; sen bakarken soyunamıyorum deme şeklidir.''


Bu güzel haberin üzerine Kitap Kurduyum Ben ve Çilekli Pasta bloglarının sahibelerinin düzenlediği buluşmaya katıldım ertesi gün, sevincimi onlarla da paylaştım, bu iki güzel insanı tanıdığım için mutluyum. Keyifli saatler geçirdik birlikte. Bir sonraki buluşmada daha kalabalık olacağımızı düşünmekteyim zira ikisinin de farklı düşünceleri var bir sonraki buluşma için, şimdiden söyleyeyim, hoşunuza gidecek planlar bunlar ;) ben şahsen bayıldım.


Blogger buluşması öncesi hazır hava harikayken ve Tunalı'dayken uzun zamandır tadını çıkartmadığım Kuğulu Park'ı ziyaret ettim, kuğuları, ördekleri, yüzlerce güvercini, sevinçten zıplayan çocukları, neşeli insanları parkın çevresinde görmek çok hoşuma gitti, burada soluklandım, etrafı seyrettim ve tabi ki fotoğraf çektim.










Bir başka güzel şey ise neredeyse son anına kadar, çalışmak zorunda olduğum bir mülakat yüzünden gidemeyeceğimi, yine kaçıracağımı düşündüğüm, kahrolduğum, çok ama çok sevdiğim, ölmeden bu atmosferi yaşamak, ömürlerinin bir anına dahil olmak istediğim grubun ve bu gruba eşlik edecek yine hayranı olduğum harika sesli kadının yani mutluluğumu ikiye katlayacak hayatımın konserine gitme fırsatını yakalamış olmamdı. Evet hayranı olduğum grup Buena Vista Social Club ve aşık olduğum kadın Omara Portuondo'nun İstanbul Ora Arena'da birlikte sahne aldığı o muhteşem konser... Hala düşündükçe çok ama çok heyecanlanıyorum. Ben o gece cenneti yaşadım, gördüm, duydum, hissettim, o eşsiz müziğin tüm hücrelerime işleyişini ve ruhumu ele geçirişini sonsuz bir mutlulukla seyrettim, adeta yeniden doğdum...







Son zamanlarda öyle mutluyum ki, öyle inanılmaz ki herşeyin birdenbire bu kadar hızlı değişmesi, bana kalan sadece ve sadece bu güzel anların karşısına geçip gülümsemek, keyfini çıkarmak ve minnettar olmak...İşte tam da bu yüzden adı mutlu zamanlar... 


Artık sadece ve sadece hayallerimin yön verdiği anlar olsun istiyorum hayatımda, içimdeki bu mutluluk hiç bitmesin istiyorum. Hayaller çok, zaman ise kısıtlı, bundan sonra gerçekleştirebildiğimce vücuda büründürmek istiyorum içimdekileri... Düşünüyorum da yaşamak güzel şey...


Bulut mu olsam, gemi mi yoksa?
Balık mı olsam, yosun mu yoksa?
Ne o, ne o, ne o....
Deniz olunmalı, oğlum;
Bulutuyla, gemisiyle, balığıyla, yosunuyla...

Nazım Hikmet Ran

Hiç yorum yok: